Yeni Ekonomik Model Tutar mı?
Ekonomik Model Tutar mı? Faizin ve Dövizin Geleceği
Faiz Kavramı
Yeni Ekonomik Model ve Döviz kurlarının geleceğini tartışmadan önce, faizin dinamiklerinin ve faizi etkileyen faktörlerinin neler olduğunu, hangi ortamlarda artacağına, hangi ortamlarda azalacağına değinmek istiyorum. Faizi açıklayan en önemli kavram; güvendir. Güven ortamının oluşması, devlet tarafından verilen sözlerin gerçekleşmesi, demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü endekslerinin yüksek olması, adil yargının ve bağımsız bir merkez bankasının varlığı; faizin makul seviyelerde olmasını sağlayan etkenlerdir. Tüm bu yapısal reformların yapılması elzemdir. Bu gibi kavramların kötü seviyelerde olduğu ülkelerde, faiz-enflasyon-döviz kuru bir sarmal haline gelir.
Yeni Ekonomik Model
Pandemi döneminde ülkelerde yaşanan genişlemeci politikalar, özellikle dolara ulaşmanın kolaylığı, dolar endeksinin beklenenden düşük seviyelerde olmasına zemin hazırladı. Fakat Amerikan Merkez Bankası’nın 2022 yılının ortasına kadar uygulamış olduğu daralma politikası ile birlikte, dolara ulaşmak eskisinden daha zor olacak ve eskisi kadar bir dolar bolluğu ortamı yaşanmayacak. ABD’de ve diğer ülkelerde artan enflasyon oranları, pandeminin yarattığı olumsuz tablonun sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu sonuca istinaden, İngiltere başta olmak üzere bir çok ülkenin merkez bankası faiz artırımına gitti. ABD ise 2022-2023 yıllarında faiz artıracak. Bunun anlamı dövizin TL karşısında daha fazla değer kazanmasıdır. Yeni Ekonomik Model’e giriş yaptığımız bu dönemde; tüm ülkelerin faiz artırdığı dönemde faiz düşüren bir Türkiye var. Enflasyonist bir ortamda özellikle gelişmiş ülkelerin faiz artırdığı bir ortamda faiz düşürmek bir intihardır.
Bunun yanında ülke ekonomilerinin risk değerlerini belirleyen bir CDS primi vardır. Bu risk primi 600 seviyesindedir. Bu risk primi, Türkiye’nin borç ödeme konusunda ÇOK riskli olduğu anlamına geliyor ve 600 CDS risk primine sahip olan Türkiye, 5 yıllık tahvillerinde CDS oranı dünyada işlem gören en riskli ülke konumundadır. Yukarıda bahsettiğimiz yapısal reformlar yapılmadığı takdirde, hangi para politikası ortaya konulursa konulsun riski düşürmek mümkün değildir ve yapılan değişiklikler maalesef kısa vadede etkisini gösterecektir. Bunun sonucu olarak da Türkiye yeniden yüksek faiz, yüksek döviz kuru ve hiperenflasyon sürecine girecektir. Aslında dövizin en yüksek seviyeye geldiği noktada geçen hafta yapılan müdahale “örtülü bir faiz artırımı” olarak da değerlendirilebilir.
Bilinmesi gereken bir başka gerçek ise; Merkez Bankası’nın bilançosuna baktığımızda karşımıza çıkıyor. Geçen hafta dövizin aniden düşüşünün sebeplerinden birisi, vatandaşların döviz tevdiat hesaplarının TL’ye döndürülmesinden çok Merkez Bankası’nın 7 milyar dolar döviz satışından kaynaklanıyor. Bunu geçen hafta çokça duyduğumuz “arka kapıdan döviz satışı” olarak değerlendirebiliriz. Çünkü kamu bankalarına ek olarak bu süreçte bazı özel bankaların da bu operasyona ikna edildiği ortaya çıktı. Bu süreçte vatandaşların sattığı döviz 2 milyar dolar civarında kaldı. Böylece Merkez Bankası’nın net rezervleri eksi 50 milyar dolar seviyesine düştü. Ne yazık ki bu gerçeği de görmemiz gerekiyor. Kur korumalı TL mevduat hesabı kararında ise dikkati çeken bazı gerçekler var. 3/6/9/12 aylık dönemlerde açılan ve vatandaşların bir kereye mahsus kullanabileceği; döviz kuru ile mevduat faizi arasındaki farkın TL olarak ödeneceği sistemde; vatandaşlar Mart sonuna kadar bu sistemden yararlanıp elde ettikleri kazanç ile tekrardan döviz alabilirler. Eğer mevduat bozulursa, faize ek olarak bir kur farkı ödemesi yapılmayacak. Vatandaşın bu sistemden kazanç sağlayabilmesi için dövizin ciddi oradan düşmesi lazım ama bunu öngörmek çok zor. Bu gerçekler önümüzde duruyor.
4 Ocak’ta TÜFE’nin açıklanmasıyla birlikte dövizin seyri de belli olacaktır. Bunun sebebi ise şudur; vatandaşlar TL’nin değer kaybından dolayı değil de enflasyondan kaynaklı olarak döviz satın alıyorlar. Eğer Aralık enflasyonu %26-28 aralığında gelirse döviz kuru korumalı hesaba geçenler işin farkına varıp yanlış yaptıklarını düşünecekler ve yukarıda belirttiğimiz gibi vatandaşların 3 ay vadeli hakkını kullanıp tekrardan dövize dönme ihtimali yüksek. Bir de şöyle bir gerçek var, bağımsız bir kurum olan ENAG’ın açıkladığı enflasyon oranı; %58,65. Bu oran Aralık sonu itibarıyla %70’lere dayanacak gibi görünüyor. Yani bildiğiniz üzere; gerçek enflasyon oranı %20’lerde değil %70’lerdedir. Yeniden değerleme oranının %36, asgari ücret zammının %50’lerde açıklandığı bir ülkede gerçek enflasyonun %20’lerde olması abesle iştigaldir. Bu veri; vatandaşların enflasyon karşısında kendilerini koruma altına alacakları anlamına geliyor.
Ekonomist Esfender Korkmaz gazetedeki köşesinde; kur korumalı TL mevduat hesabının risklerini şöyle sıralıyor;
- Hazine ve MB’nın TL yükü artacaktır. Kur artarsa, faiz farkını MB ve hazine ödeyecektir. Bu durumda Para politikası çalışmaz. Bütçe açığı artar. Enflasyonist etki yaptı.
- Kur farkı vermek; Vergi verenden bankada mevduatı olana gelir transferidir. Gelir dağılımı bozucu etki yapar.
- Gizli faiz artırımı piyasada manipülasyon olarak algılanır. İktidarın özel gündemi olduğuna dair kanaat oluşur.
- Dolar kurunun birkaç saatte 18 liradan 13 liraya inmesi döviz piyasasının panik içinde ve aşırı kırılgan olduğunu gösterdi.
Tüm bu bilgiler ışığında; dövizin 2022 yılında tekrardan yüksek seviyelere tırmanma ihtimali önümüzde duruyor. Bir de klişe ama aynı zamanda bir gerçek vardır. Bir yatırım aracı, ulaştığı fiyata mutlaka yine gelir. Bir diğer gerçek ise; sert çıkışlar, sert inişleri, sert inişler ise yine sert yükselişleri beraberinde getirir. Yeni ekonomik modelin sınıfta kalması çok muhtemel görünüyor.
Cengizhan Topçu
cengizhantopcu@yahoo.com
Diğer yazılar için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.