Türkiye’de Olağanüstü Hal Beklentisi
Türkiye’de olağanüstü hal beklentisi, faiz kararı ve FED’in almış olduğu/olacağı kararların Türkiye ekonomisine etkilerini incelemeye çalıştığım yazıya koronavirüs ile başlamak istiyorum.
Dünya 2020’nin başlarından beri koronavirüs ile savaşırken ekonomik anlamda ciddi bir yara almışken gelişmiş ülkeler bu yaraları ciddi oranda sardılar ve vatandaşlarına zor günler yaşatmadılar. Fakat Türkiye zaten özellikle son üç buçuk yıldır yaşadığı ekonomik sıkıntıları aşamamışken, pandeminin etkisiyle çok daha ciddi bir türbülansta savrulmaya devam ediyor ve ne yazık ki önünü görmekte zorlanıyor. Dünya ülkeleri faiz artırırken “bağımlı” Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faiz düşürerek ekonomi biliminin aksine yol almaktadır.
İnşaat ve emlak sektörünün hareketlenmesi amaçlı oluşan ekonomik kararlar Türkiye’nin kısa vadeli sermaye girişlerine açık olmasına ve sıcak para cenneti haline dönmesine neden oldu. Üretim bazlı büyüme değil de borca yönelik büyüme, kur artışları ile Türkiye’nin belinin daha da bükülmesine neden oldu. Teknolojik ürün ihracatında %3’lük bir orana sahibiz. Tasarrufa yönelik bir planımız yok. Bir de Çin Modeli gibi bir söylem gelişti. Sonrasında ise başkanlık sisteminde olduğu gibi Türk sistemi söylemleri ortaya atıldı. Türk usulü başkanlık sisteminin sonuçları ortaydayken, Türk usulü ekonominin sonuçlarının ne olacağı noktasında “görünen köy kılavuz” istemez atasözü yolumuza ışık olabilir. Çin Ekonomik Modeli; özünde taklitçilikten kendi ürünlerini üreten bir noktaya geldi. Bunu yaparken uzun yıllarca aynı sistemi uyguladı. Teknolojiyi öğrendi, Batı’ya gönderdiği öğrencilerin kendi ülkesindeki üniversitelerde hoca olarak görev almasını sağladı ve eğitimin niteliği iyi bir noktaya geldi. Ama Çin’de demokratik olmayan bir yönetim var. Türkiye’nin hedefi ise tüm bunların ötesinde; insan haklarında, hukukun üstünlüğünde, demokraside, basın özgürlüğünde üst lige çıkmak ve bağımsız bir Merkez Bankası yaratmak olmalıdır. Bunları sağlayan bir ülke doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekecektir, risk primi düşecektir, dövizi düşürmek için Merkez Bankası; “olmayan” rezervlerini satmak zorunda kalmayacaktır.
Bunların yanında ithalata dayalı bir ihracata sahip olan Türkiye’de maliyet yönlü bir enflasyon mevcuttur. Dövizin artması ile girdi fiyatları artmaktadır. Sonuç olarak gün geçtikçe satın alma gücü düşmekte ve Türk vatandaşları yoksullaşmaktadır.
Tüm bunlara ek olarak Amerikan Merkez Bankası FED’in daralma politikası, likiditeyi azaltacağı için Türkiye gibi tasarrufların yetersiz, dış kaynak bağımlılığının yüksek olduğu ülkelerde kaynak bulma maliyetlerini daha da artıracaktır. FED, dün aldığı kararla (15.12.2021) varlık alımlarının azaltılmasını 15 milyar dolardan 30 milyar dolara çıkardı ve 2022 yılı içerisinde üç kez faiz artıracağını öngördü. Bunun anlamı ise Türkiye’de dövizin daha yüksek seviyelere gelmesidir. Türkiye dışındaki ülkeler faiz artırdılar ve artırmaya devam ediyorlar. Ya biz ne yapıyoruz?
Sizlere Japon Nomura Holding’in Türkiye ile ilgili değerlendirme raporundan bazı konuları da hiçbir yorum yapmadan aktarmak isterim.
Hükümetin alması muhtemel kararlar şu şekilde raporlanmış;
Genişlemeci bir maliye politikası çerçevesinde asgari ücrette ciddi bir artış, faiz oranlarını daha da aşağıya çekip kredilede genişleme, kamu bankaları vasıtası ile döviz kurunu düşürmek için müdahalelerde bulunma gibi politikaların akabinde bir olağanüstü hal ilanı öngörülüyor. Böylece seçimlerin 12 ay ertelenmesi hedefleniyor. Bunun sonucunda ise enflasyonun kontrol edilemeyecek bir noktaya gelmesi beklenebilir. İşte Nomura Holding’in beklentisi bu yönde.
Ayrıca Gmfus sitesindeki Türkiye ekonomisinin geleceği noktasında öneri yazısında şöyle bir paragraf dikkat çekiyor;
“Türkiye’nin politika yapıcıları, ekonominin yapısal sorunlarını çözemeyecek bir ekonomi modelinde ısrar etmek yerine, ülkeyi karbondan arındırılması da dahil olmak üzere, ihtiyaç duyulan enerji ve ekolojik geçişlerin yol açtığı sosyal ve ekonomik zorluklara hazırlamalıdır. Bu sürecin başarısı, yeni teknolojilere büyük yatırımlara bağlıdır. Bu sağlanırsa gelecekte Türkiye, dünya ekonomileri arasında yerini alacaktır.”
Tüm bu gerçekler ışığında bizi yakın gelecekte nasıl bir Türkiye bekliyor yorumunu sizlere bırakıyorum.
Cengizhan Topçu
cengizhantopcu@yahoo.com
Diğer yazılar için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.